Dağları, gölleri, ormanları, şirin kasabalarıyla her köşesi kartpostala benzeyen bir yerlerdeyiz. Buralarda başrolde huzur var.
İtiraf etmek gerekirse, daha önceleri, görmediğim büyük Avrupa şehirleriyle
karşılaştırınca, fikir olarak beni çok da fazla çekmezdi bu tarz yerler. Artık
yaşlandığım için mi, doğayla iç içe olma özlemini çok daha derinden hissettiğim;
İstanbul’dan, işten güçten ve genel olarak Türkiye’den çok yorulduğumu
hissettiğim için midir nedir, özellikle şimdi İsviçre’yi ziyaret etmek çok iyi
geldi bana. Daha bu yaştan emeklilik hayalleri kurmaya başladım sanırım ve
buralar bu hayaller için biçilmiş kaftan! (Bir tek standart hayallerdeki balık
tutma kısmı için hakkımı saklı tutuyorum; bu aktivite için çok genç
hissediyorum, hâlâ!)
Seneler önce Barış çok ısrar etse de ayarlayamamış, onu Neuchâtel’de bir
türlü ziyaret edememiştik. Bu sene ise Engin’in kuzeni Kerim’in düğünü bu kısa
İsviçre gezimize vesile oldu; bir de üstüne çok sevgili dostlarımız Ongun ve
Ayşegül’ün nazik daveti ve gezi boyunca hiç bozmayan güzel havalar da eklenince
çok güzel, dolu dolu dört gün geçirdik buralarda.
Ayşegül ve Ongun sayesinde bu gezide elimizi sıcak sudan soğuk suya
sokmadık diyebilirim. Şöyle anlatayım (abartısız): Tüm gezi planlarımız önceden
yapılmış, tüm tüyolar verilmiş.. Kocaman bahçeli harika bir evde kalıyoruz.. Evde
olduğumuzda ördekli akşam yemekleri, sabah kruvasanlı kahvaltılar.. Engin’le
yalnız gezeceğimiz günler için kapının önünde full depo bir araba, gezilecek
tüm noktaların işaretlenmiş olduğu navigasyon cihazı, haritalar.. Haftasonu hep
birlikte çevre şehirlere geziler, birlikte yenen güzel yemekler, sohbetler, tüm
yorgunluğun üstüne akşam eve dönünce şömine yakılıyor falan.. Ayşegül dönüş günü
bizi havaalanında pasaport kontrol noktasına kadar bırakarak son noktayı koydu!
Böyle ev sahiplerine can kurban, nasıl teşekkür etsek azdır..
Düğün kısmına gelince, onu ayrıca anlatacağım.