21.11.2017

Kanada’da ilk altı ayımız

“Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Şems-i Tebrizi


Bu bir gezi yazısı değil; ama hayatımdaki önemi itibariyle bir notu hak ediyor.

Bugün itibariyle Kanada’da altıncı ayımızı tamamladık- zaman nasıl da hızlı akıyor! Hayatımda böyle bazı milat noktaları var, sadece mekanların değil, ona paralel olarak daha bir çok şeyin tepeden tırnağa değiştiği. Mesela Ankara’dan İstanbul’a gelişim, şehir değişikliğinin ötesinde hem evimden, hem ikinci yuvam olan ODTÜ’den ve akademik hayattan ayrılış, hem de İstanbul’a, özel sektöre, kendi başıma bir evi çekip çevirme işlerine ve evliliğe geçiş demekti benim için. Şimdi ise Kanada- yeni ülke, yeni ev, yeni hayat, her şey ama her şey yepyeni. Bir arkadaşım demişti ki göçmen olmak biraz bebek olmaya benziyor. Çevreni keşfetmen, yürümeyi, konuşmayı, kuralları, her şeyi ama her şeyi sıfırdan öğrenmen gerekiyor. Konfor alanından çıkınca insan eskiden otomatiğe bağlayıp yaptığı çoğu şeyde önce bir zorlanıyor; sürekli bir keşif hali içinde, algılarını hep açık tutarak ve sürekli yeni bir şeyler fark ederek bir öğrenme sürecinden geçiyor.

19.11.2017

Montreal'de 3 gun...

(6-9 Ekim 2017)

Adeta Leyla Fonten!
Bu kosusturmacanin icinde, yeni ulke, is, ev, cocuk derken eskiden oldugu gibi uzun blog yazilari yazamayacagimi biliyorum. Ama yine de kisacik da olsa Montreal'i buraya not dusmek istedim.

Thanksgiving haftasonunu ilave bir gun izinle birlestirip eski Montrealli arkadaslarimiz Ceren, Arcan ve minik Uzay'la kucuk bir Montreal gezisi yaptik gecen hafta. Ne guzel de oldu, tadi damagimda kaldi. Montreal'i cok merak ediyordum, icten ice orayi cok sevecegimi biliyordum ve yanilmadim. Yer yer saganak yagmurla bize zor zamanlar yasatan havaya ragmen harika bir 2.5 gun gecirdik, daha yapacak bir suru sey, gidilecek bir suru lokanta kaldi tabii ve dertlendigimi goren Engin gezinin sonunda endiseli endiseli "Ayse sen yavas yavas buraya yerlesmeye planlari yapmaya basladin galiba?" diye sormaya basladi :)

21.05.2017

yol ikiye ayrılırken..


Ve işte, uzun zamandır taslak olarak bekleyen o yazı. Şunlar, bunlar, çeşitli ertemeler falan derken sonunda günü geldi çattı. Artık yazmalıyım. Son zamanlarda aklımı meşgul eden her şeyden, eşyaların hükümranlığından, vedaların ağırlığından, son günlerimin içine yangından mal kaçırırcasına tıkıştırmaya çalıştığım tüm o son anlardan, yemeklerden, fotoğraflardan sonra.. Yorgunum. Ne olup bittiğinin sanki pek de farkında değilim. Kimbilir, belki böylesi daha iyi, daha kolay..

On küsur sene önce, yine bir yol ayrımındayken yazdıklarımdan:

"Hayatını kutulara tıkıp yola çıkıyorsun. Belki de neler olup bittiğinin tam olarak farkına varamadan, haldur huldur, uyumadan, geceni gündüzüne katıp, heyecanlı, veya şaşkın, veya olayların ciddiyetine olması gerektiği kadar aldırmadan.. Öyle ya da böyle, bir gün bir de bakıyorsun ki bambaşka bir yerdesin. Geriye artık sadece bir misafir olarak dönebileceğin bir yerdesin. İkametgahın bile değişmiş; yani resmi makamların bile onayladığı kadar değişik bir yerdesin. Bir evi alıp orada kendine ait bir yaşam alanı yaratacaksın şimdi. Yanında bavullar, kitaplar, şunlar bunlar, ve yıllardır biriktirdiğin “evim olunca şunu şöyle yapacağım”lar bir dolu.. Kutular ve beklentilerden oluşan bir hayat artık seninki."

* * *

Ve bugün, yine elimde kutular ve kafamda sorularla, seyahatlerdeki gidiş dönüşlerin yer değiştirmek üzere olduğu bir kavşak noktasındayım.  Bugün, hayatımda önemli bir gün, bir milat.

20.05.2017

st james park'ta durmak

Eşyalarımı toplarken tesadüfen bulduğum, küçük bir not defterine karalanmış eski bir yazı..

10.06.12 
Londra

St.James' Park.
Bir pazar sabahı, Londra'nın muhteşem bulutlarıyla kaplı bir gökyüzü, hava biraz serin.

Aslıhan, Charles ve minik Anto ile kahvaltıdan sonra, şehrin merkezinde gezmek istediğim bir yerlere henüz geçmeden, yürümeye başlamadan, insan seline karışmadan önce, bana huzur veren bu parkta oturmak istiyorum biraz. Durmak. Karışık kafamdan, endişelerimden, koşturmacadan uzak, durmak. Önümden kuğular, ördekler, ismini bilmediğim rengarenk değişik kuşlar geçiyor yüzerek. Sessiz, dingin. Tam olarak ihtiyacım olan şey de bu. İstanbul'da tam da bulamadığım şey bu. 

Burası Buckingham Sarayı'nın dibinde, şehrin en civcivli yerlerine, Piccadilly Circus'a, Trafalgar Square'e 5 dakika mesafede sessiz bir vaha. Sincaplar, pelikanlar var. Şehrin onlarca parkının arasında küçük bile sayılabilir; ama benim en hoşuma gideni sanırım.

İstanbul'u düşünüyorum, Türkiye'yi.