Viyana’dan Prag’a Eurocity ile geçtik, çok rahat ve keyifli bir yolculuktu. Ana tren istasyonu Hlavní Nádraží de çok değişik bir bina; Prag’a varır varmaz gördüğümüz ilk yapı olması itibariyle bizi etkiledi.
Ben genel olarak insanları biraz ters buldum. Satıcılar, garsonlar fazla gülümsemiyor, tam tersine insanları sürekli olarak tersliyorlar, sanki son dönemde Prag’ın bu kadar turistik hale gelmesinden bıkmış gibiler. Bayramda Prag’a gidip o kadar insandan, özellikle akın akın her yeri dolduran Türklerden bana o kadar fenalık geldi ki her mevsim bu turist yoğunluğunu yaşayan yerel insanlara aslında biraz hak verdim. Özellikle eski şehir yıldırıcı bir hal alıyor, her yer o kadar kalabalık, etrafta o kadar çok ucuz, uyduruk turistik mağaza ve turist kazığı kafe var ki insan o güzel şehirden alması gerektiği kadar keyif alamıyor sanki. Hep daha boş, daha sessiz, daha uzak bir sokak, bir mahalle bulmanın ihtiyacını hissettim burada. Bence yıllar sonra durum daha da kötü olacak, Prag iyice turistik hale gelecek, ne kötü!
Burada resmi olarak Euro kullanılmıyor- Avrupa Birliği’nde olmalarına rağmen. Para birimleri CZK – Czech koruna. Döviz bürolarında çok fazla dolandırıcılık yapıldığını duyduğumuz için para bozdurmak yerine ATM’den para çekmeyi tercih ettik biz.
Çekçe, harflerinin üzerinde her türlü garip işaretin kullanıldığı ilginç bir dil. İlgimi çekti, en azından bu aksanların nasıl telaffuz edildiğini biraz öğrenmeye çalıştım. Şimdi Staroměstské Náměstí gibi hepsini bir arada bulabileceğiniz kelimeleri artık çat pat okuyabiliyorum! Bence özellikle sesli harfleri ve bir de bir türlü söyleyemediğim ř sesi çok zor. Çekçe telaffuz olarak Rusça’yı çok andırıyor..
Prag bir caz şehri. Çok fazla caz bar-klüp var, bunlar yetmiyor çeşitli mekanlarda da sürekli konserler düzenleniyor. Eminim yazın bunların sayısı katlanıyordur. Biz meşhur Reduta’ya gittik.
Ulaşım için bence Prag kart almaya hiç gerek yok, zaten metroya çok binilmiyor, genelde tramvay ya da tabanvay kullanılıyor! Biz çok fazla müze de gezmediğimiz için avantajlı gelmedi. Tek istisna, Kafka müzesi ki bence gerçekten Kafka’yı ve hayatını anlatan çok özenli, güzel bir müze ve görülmeli.
Prag’da görülebilecek ilginç ama çok bilinmeyen birkaç özel yer:
Son olarak yemeklere gelince, Prag’a gidenlerden duyduğum kadarıyla çoğu kişi Çek mutfağından pek haz etmemiş. İklimle bağlantılı olarak burada çorbalar, bolca et, lahana-patates gibi sebzeler ve dumpling denen patates köftesi benzeri içi doldurulmuş hamurdan yiyecekler yeniyor ve bolca bira içiliyor. Ama Prag o kadar turistik bir yer olmuş ki artık Çek mutfağı tek seçenek değil. Yine de biz orada kaldığımız süre boyunca yöresel yemeklerden tatmaya çalıştık. Viyana’dan sonra burada da karşımıza hep gulaş çıktı, çorbalar da genel olarak çok lezzetliydi- sanırım et sularının lezzetinden dolayı. Burada her türlü et var, en çok ördek ve tabii ki domuz. İnsanların yine ıyyy diyerek yüzlerini buruşturdukları ama bence güzel olan çiğ kıymadan tartar ve bagel ekmekler güzel.Burada resmi olarak Euro kullanılmıyor- Avrupa Birliği’nde olmalarına rağmen. Para birimleri CZK – Czech koruna. Döviz bürolarında çok fazla dolandırıcılık yapıldığını duyduğumuz için para bozdurmak yerine ATM’den para çekmeyi tercih ettik biz.
Çekçe, harflerinin üzerinde her türlü garip işaretin kullanıldığı ilginç bir dil. İlgimi çekti, en azından bu aksanların nasıl telaffuz edildiğini biraz öğrenmeye çalıştım. Şimdi Staroměstské Náměstí gibi hepsini bir arada bulabileceğiniz kelimeleri artık çat pat okuyabiliyorum! Bence özellikle sesli harfleri ve bir de bir türlü söyleyemediğim ř sesi çok zor. Çekçe telaffuz olarak Rusça’yı çok andırıyor..
Prag bir caz şehri. Çok fazla caz bar-klüp var, bunlar yetmiyor çeşitli mekanlarda da sürekli konserler düzenleniyor. Eminim yazın bunların sayısı katlanıyordur. Biz meşhur Reduta’ya gittik.
Ulaşım için bence Prag kart almaya hiç gerek yok, zaten metroya çok binilmiyor, genelde tramvay ya da tabanvay kullanılıyor! Biz çok fazla müze de gezmediğimiz için avantajlı gelmedi. Tek istisna, Kafka müzesi ki bence gerçekten Kafka’yı ve hayatını anlatan çok özenli, güzel bir müze ve görülmeli.
Prag’da görülebilecek ilginç ama çok bilinmeyen birkaç özel yer:
- Lennon Wall- Prag’da bolca duvar resimleri ve grafittilere rastlanıyor; ama Lennon Wall özel olarak görülmeli. Bulmak biraz zor, önceden haritadan işaretleyip gitmek lazım.
- Dancing House – Bunu zaten tek geçiyorum.
- At üstünde ters Wenceslas heykeli – Wenceslas Meydanı’na açılan Lucerna pasajının tavanına asılı.
- Kübist sokak lambası- Çok ilginç değil; ama çok aradık, o yüzden unutmamak için yazmak istedim. (Jungmannovo Meydanı – bulması biraz zor, Jungmannova Caddesinden içeri girip biraz dolanmak lazım)
- Adria Sarayı – İlginç bir bina, kaleye andırıyor, üzerinde burcumsu yapılar var. (Jungmannova Cad. - Národní köşesinde- Wenceslas Meydanı’na yakın)
- Žižkov televizyon kulesine tırmanan korkunç bebekler: Tek kelimeyle çok acayipler. Televizyon kulesinin havalandırması için tasarlanmış modern ve uçuk heykeller bunlar. Dik olarak emekleyen siyah bebekler düşünün; ama suratları yok, suratlarındaki kocaman deliklerden hava çıkışları var. Bunları normalde uzaktan görebiliyorsunuz sadece; ama aslında merak ederseniz örneklerini yakından görmek için bir fırsat var: Kafka Müzesi’ne yakın Kampa adasındaki Kampa Müzesi’nin bahçesinde bu heykellerin birkaç tanesi sergileniyor. Hakikaten çok garip ve korkunçlar, insanın rüyasına girebilecek kadar!
- Karşı kıyıdaki yarım heykeller- Eğer siz de bizim gibi garip heykeller görüp onları fotoğraflamayı seviyorsanız özel olarak şehrin nispeten biraz uzak bir köşesine gitmeniz gerekiyor. Önce Ulusal Tiyatronun önündeki köprüden karşı tarafa geçip dümdüz gidiyorsunuz, Újezd caddesine kadar (Prag’da yol tarif ettiğime inanamıyorum, bunu İstanbul’da yapamayan biri olarak!!). Tam orada parka doğru çıkan merdivenlerde kafaları, vücutları yarım modern heykeller bulacaksınız..
Prag’da kafeler de çok meşhur. Ee, bohem lafı ne de olsa kökenini buradan alıyor.. Zamanında entelektüellerin toplanıp sıkı tartışmalar yaptığı, bu arada da bolca kahve ve sigaranın tüketildiği bohem havalı kafelerin günümüze kalan örnekleri var.
Tavsiye edebileceğim birkaç restoran-kafe:
U Tří Pštrosů (Üç devekuşu): Malastrana’da bir otel ve güzel bir restoran. Çok aç olmadığımız bir akşam gidip tek kişilik menüyü paylaşınca oradaki yaşlı garson bizi epey garipsedi, doymayacağımızı söyledi. Ama Prag’da genelde porsiyonlar büyük, o yüzden pişman olmadık- tabii tatlı dışında! Burada o kadar harika bir apfelstrudel yedik ki Viyana’dakileri bile unuttum ve paylaşmamıza hayıflandım!
Kolkovna: Josefov’da bir pub-lokanta. Bira ve yanında yenen her türlü bira yemeği var. Yemekler çok lezzetli ama inanılmaz büyük; deliler gibi yememize rağmen tabakların yarısına bile gelmeyi başaramadık!
U Mecenase: Malastrana’da çorba, gulaş ve lezzetli yemekler yediğimiz bir lokanta.
Cafe Louvre: Bir klasik. Reduta caz barın bitişiğinde, merkezi bir cafe. Ortamı da yemekleri de çok güzel.
Cafe Slavia: Vlatava kıyısında büyük ve eski bir cafe, Nazım Hikmet de burayı severmiş. Ama servis çok kötü ve yavaş.
Kogo: İtalyan lokantası. Güzel; ama biraz gereksiz pahalı.
Hotel Europa: Wenceslas Meydanı’nda yer alan çok eski, biraz köhnemiş bir otel. Yüksek tavanını, avizelerini ve eski havasını görmek için cafesinde bir akşamüstü çayı içilebilir.
Sonuç - tavsiyeler
Bayramda Prag’a gitmeyi düşünüyorsanız vazgeçin! Kesinlikle sakin bir zamanı tercih edin.
Charles Köprüsünü kımıl kımıl kalabalıklardan uzak bir saatte görüp havasını yaşayın.
Malastrana’ya zaman ayırın.
Birkaç Prag efsanesi öğrenin.
Hep dikkatli olun. Diğer şehirlerden olduğunuzdan daha çok dikkatli olun. Pasaportları yanınızda taşımayın, otelde kasaya bırakın, döviz bürolarını fazla kullanmayın. Otel için çok merkezde olmayan daha güvenli bir yer seçin ve tabii ki Siyah Tilki’den uzak durun!
Soğuğa hazırlıklı olun!
Dönmeden önce Charles Köprüsü’nde John Nepomuk heykelini (başında yıldızlı hale olan) okşayın ki buraya bir gün geri dönebilesiniz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder