28.05.2011

Prag’da unutulmaz gece – Bölüm II

Bu gecenin anlatımına devam etmeden önce Prag’da kaldığımız otel Černá Liška hakkında bazı ön bilgiler vereyim. Černá Liška Çekçe’de Siyah Tilki anlamına geliyormuş. Lisede İngilizce edebiyat derslerinde tanıştığım foreshadow diye bir kavram vardı; öne düşen gölge, olayların ön habercisi gibi. Şimdi Siyah Tilki adını düşündükçe aklıma bu foreshadow kavramı gelip duruyor; meğer önümüzde işaretler varmış da biz olayları yaşarken onları görememişiz!!

Olay öncesine dönelim. Oteli internetten araştırıp bulmuştuk. Hakkındaki yorumlar süperdi, gezi rehber kitaplarında ondan çok merkezi, butik karakterli ama çok hesaplı bir otel, saklı bir hazine olarak bahsediliyordu. Gezimizin ilk günü odamıza girdiğimiz an zaten vurulmuştuk: Karşımızda tabak gibi Tyn kilisesi dikiliyordu. Oda desek, çok geniş, iç içe birkaç kısımdan oluşuyor, girişte ayrı bir vestiyer var, tavanlar rustik desenlerle süslü ve ahşap, odanın geniş üç camı da Prag’ın tam kalbine, eski şehir meydanına bakıyor ve insan bu pencerelerden görünen Tyn kilisesinden bir türlü gözlerini alamıyor. Çok acayip, karanlık, müthiş etkileyici, başka bir zamandan fırlayıp oraya kondurulmuş gibi duran garip bir yapı. Herhalde, diyorum, burası hayatımda görüp göreceğim en güzel manzaralı otel. Odadan dışarı çıkmak istemiyoruz, akşam ışıkları kapayınca yattığımız yerden ışıklandırılmış Tyn kiliesine bakarak uyuyakalıyoruz, o derece. O kadar etkileyici, o kadar büyülü. Bu güzel oteli tercih ettiğimiz için sabah akşam birbirimizi tebrik ediyoruz..

Otelin bulunduğu yerden manzara!

Derken.. Bu hava içinde hayatımın en unutulmaz gecelerinden biri olan JCS gecesi gelip çatıyor. Hazırlanıp akşam saatlerinde otelden çıkıyoruz. Daha önce anlattığım o muhteşem gösterinin çıkışında JCS sarhoşluğu içinde kendimizi Prag sokaklarına atıyoruz. Soğuğu bile çok fark etmeden, sokaklarda mutlu mesut yürüyüp biraz oyalanıyor, Cafe Louvre’da geç bir atıştırma seansından sonra geceyarısına doğru otele dönüp yatmaya karar veriyoruz. Yolda sürekli “Bu geceyi asla unutmayacağım, unutmayacağım” diye papağan gibi tekrarlıyorum. (Meğer bunun bambaşka bir hikmeti de varmış-bunu gecenin sonunda fark edeceğim!)

Odaya vardığımızda anahtarla kapıyı açmaya davranıyorum ama kapı aralık! İlk aklıma gelen odadan çıkarken Engin’in kapıyı çekmeyi unuttuğu oluyor, o düşünceyle tedbirsiz davranarak odanın içine adım atıyorum. O an yerlerde kırık ahşap parçaları olduğunu fark ediyorum; ahşap kapı çerçevesi kanırtılarak kırılmış, çerçevedeki parçalar etrafa saçılmış..

Korkuyla odaya dalıyorum (hata, içeride biri olabilirdi!): odanın altı üstüne getirilmiş. Kapının kırık parçalarından biri de yatağın yanına fırlatılmış- muhtemelen odada olsak kafamıza indirilmek üzere getirilmiş buraya! Hemen pasaportlarımızın ve paraların durduğu kasayı kontrol ediyoruz; neyse ki her şey yerinde. Şans eseri hırsız kilitli bıraktığım bavulumu kesmeyi de akıl etmemiş veya ihtiyaç duymamış. Onun yerine masanın üzerinde bıraktığım ve dışarıdan deri bir cüzdana benzetilebilecek birkaç makyaj setini alıp gitmiş (hayrını görsün!). İlk şok anlarından sonra canhıraş bir halde resepsiyona inerek orada durmakta olan dünyadan bihaber kişiliğe böyle bir olayın nasıl meydana gelebileceğini soruyor ve hemen polis çağırmasını istiyoruz.

Bostan korkuluğu (sanırım kendisi böyle adlandırılmayı hak ediyor), bize ertesi sabahki kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa gittiğini, hırsızın muhtemelen o ara oteli ziyaret edip odamızı şereflendirmiş olabileceğini belirtiyor. (İş bölümü konusunda çok başarılı olan bu otelde bazen de aşçıbaşı resepsiyonda görevli oluyormuş, bostan korkuluğu bunu bize “halinize şükredin ki bu gece o değil ben görevliyim” dercesine anlatıyor!) Bu sebeplerden dolayı kaçınılmaz olarak otelin en sadık ziyaretçisi olduğunu sandığım bu hırsız, muhtemelen meydanda dolaşıp boş gördüğü otellere dalan bir çingeneymiş. Tüm söylenenlerden, bu tip olayların daha önce de yaşandığını ve artık otel tarafından normal kabul edildiğini anlıyoruz. Bize sakin sakin bunları anlatıp duran bostan korkuluğuna hayretler içinde bakakalıyoruz, kızsak mı gülsek mi kararsızız..

Neyse, derken daha önce Prag’a gidip çeşitli yankesicilik/hırsızlık vs. vakalarını deneyimlemiş tanıdıkların anlattıklarından duyduğumuz meşhur Prag polisi olay yerine intikal ediyor. İki kişiler; biri izbandut gibi bir adam, bir köşede sessiz sessiz duruyor ve bizimle pek muhatap olmuyor- zaten hiç İngilizce konuşmuyor; diğeri ise ufak tefek biri, komik İngilizcesiyle bizimle anlaşmaya çalışıyor. Asterix ve Obelix gibiler. Asterix sevimli bir adam, bir yandan soru sorup not alıyor, bir yandan da aradaki garip yorumlarıyla tüm gerginliğimize rağmen bizi güldürüyor, ki belli etmemek için bayağı çaba sarf ediyoruz. Olayın nasıl oluştuğuna dair ifademizi alıp imzalatıyor. Ardından birkaç uzman daha gelerek odada parmak izi alıyorlar. Sanırım benzer vakaların çokluğundan dolayı işlerini o kadar kanıksamışlar ki robot gibiler. İşleri epey uzun sürüyor. Son olarak Asterix bizden adresimizi istiyor. O niye diye sorduğumuzda çalınmış eşyaları bulup adresimize teslim edeceklerini söylüyor ki bu sefer açıktan gülümsüyoruz yüzüne.

Herkes çekildiğinde tarumar haldeki odamıza girip o gece içinde kaç kişinin ellediğini bilemediğimiz eşyaları hızlıca bavullara tıkıştırıyor ve bir an önce oteli terk etmeye bakıyoruz. Check-out yapmak için resepsiyona indiğimizde bostan korkuluğu neden gittiğimizi soruyor bu sefer. Şaka yapmıyor, ciddi ciddi merak ediyor. Kendimizi güvende hissetmediğimizi söyleyince “Neden?” diye soruyor. Zaten saat geceyarısını çoktan geçmiş, bizde hal kalmamış; o yüzden bu anlamsız diyaloğa daha fazla devam etmeyerek sadece kendisine hışımla bakıyor ve Prag’da bildiğimiz tek büyük otele, Hilton’a gitmeye karar veriyoruz. Pahalı mahalı, merkezden uzak muzak; Prag’daki son iki gecemizi tedirginlikten, çingenelerden, polislerden ve bostan korkuluklarından uzak geçirmekten başka bir şey düşünmüyoruz o sırada.

Bence bu macerayı çok ucuz atlatıyoruz. Erken yatmayı planladığımız o gece ancak sabaha karşı uyuyabiliyoruz, üzerimizden tır geçmiş gibi. Bu uzun gece, hakikaten hayatımın en unutulmaz gecelerinden biri!

Not. O gece Prag polisine güldük ama birkaç ay sonra hakikaten söz verdikleri gibi bize bir mektup yolladılar. İçinden makyaj çantam çıkmasa da (!) posta kutumuzda Prag polisinden gelen Çekçe bir mektup bulmak gözlerimizi yaşarttı. Daha sonra Engin’in çabalarıyla çevirdiğimiz mektubu okuyup yine bol bol gülümsedik. Otomatik tercüme programlarının henüz Tarzanca’yı pek geçemeyen düzeyde yaptığı çevirilerden çat pat anladığımız kadarıyla, Çek polisinin tüm çalışmalarına, incelemelerine, kamera kayıtlarının izlenmesine vs. rağmen herhangi bir bulguya ulaşılamadığından konu kapatılmış, şikayetimiz düşmüştü. Prag’da bir yerlerde meçhul hırsızlar bostan korkuluklarını izleyip rahat rahat işlerini yapmaya devam ediyorlardı..


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Öncelikle merhabalar

Başınızdan geçen bu hırsızlık olayını kız arkadaşımla Prag'da ne yazıkki bizde yaşadık..Dünya'nın turizm başkenti olarak adlandırılan Prag sanırım dünyanın hırsızlık/yankesicilik başkenti. Yazınızı okurken gülsem mi , kızsam mı bilemedim aslında kızılcak bir şey yok en azından kendimize kızamayız değil mi , benim öfkem kötülere.
Kim isterki müthiş bir heves/heyecanla gidilen bu büyülü şehirde böyle berbat bir olay yaşayıp , sonrasında moral bozukluğu , endişe ve kaygılar ile tatili tamamlamayı. 3-7 Mayıs tarihleri arasında kız arkadaşımla Almanya'dan Prag'a geçtik. masal gibi geçen ilk 2 gün ardından tam olarak 6 mayısta , çantanın içinde 2 cüzdan olduğu halde(biri bana ait kartlık; sadece Türk kredi/ehliyet/öğrenci kartlarımın olduğu,para bulunmayan) diğeri ise kız arkadaşımın(içerisinde tüm çek paralarımız , eurolar , tüm avrupa banka/öğrenci kartları) bahsettiğim bu cüzdanlardan kız arkadaşımın cüzdanı, yürüyüş esnasında çantadan çalındı.(nasıl olduğuna hala mantık erdiremiyorum cüzdan ciddi anlamda çantanın en dibinde ve üstünde milyonlarca ıvır zıvır)Daha sonra Prag hırsızlarının çok yetenekli(!) olduğunu öğreniyorum Türk bir hediyelikçiden. biz bunu Black Light Theatre gişelerinde bilet paralarını vereceğimiz zaman farkediyoruz tabi. Sonrası berbat fakat yinede kalan günlerimizin tadını çıkarmak için kendimizi kandırmakla geçiyor... Meşhur Çek polisleri , o diyaloglar ,2 ay sonra gelen mektup anlattıklarınız çok tanıdık gelince yazmak istedim. Sanırım aynı kader yaşanmış Prag'da , o an ki hissiyat , moral bozukluğu , gerginlik , çek polisinin sanki çalınan eşyaları gerçekten bulacakmışcasına sorduğu saçma sorular... Sizlere de bizlere de geçmiş olsun :)

Prag gerçekten büyülü , masal gibi bir şehir, mutlaka görülmeli! Fakat bizim yaşadığımız mağduriyeti yaşamamanız için , ilk kez gidecek arkadaşlara tavsiye:

Bir turist için önemli eşyalarınızı(Pasaport,cüzdan,para vs) Gerekirse boynunuza asın öyle gezin! Her zaman çevreye karşı dikkatli olun(girip çıktığınız yerler,yanınıza yaklaşan insanlar özellikle turistin bol olduğu merkezler ; Charles bridge , old town square , astronomik saat kulesi , prag kalesi gibi)

Bunlar haricinde , yinede Prag muhteşem!