Berlin’in birden çok merkezi var, aslında bu açıdan biraz
İstanbul’a benziyor diyebiliriz belki.
Berliner Dom |
Bir,
tarihi merkez, adı üstünde merkez olan Mitte ki buradaki temel ziyaret
noktaları arasında birbirini kesen Friedrichstraβe ve Unter den Linden
caddeleri boyunca yer alan devlet
binaları, Brandenburg kapısı, Reichstag, Berlin katedrali ve beş büyük müzenin
yer aldığı müzeler adası (Museumsinsel) sayılabilir. Bu bölge haliyle şehrin en
tarihi ve turistik kısmı. İlginç bir detay: Berlin’de yer alan devlet sarayı,
yani Almanya’nın Topkapı Sarayı diyebileceğimiz ana saray 2.Dünya Savaşı
sonrasında hasar görüyor ve bu gerekçeyle DDR yönetimi tarafından toptan
yıkılıyor. Bu olay Batı Almanya’da bu büyük tepki topluyor. Şimdiyse Humbolt
Üniversitesi’nin çalışmalarıyla aslına uygun olarak sarayın tekrar inşası
gündemde ve bunun için hummalı bir faaliyet devam ediyor..
Schlossplatz |
İkinci
merkez, eski Doğu Berlin’in merkezi Alexanderplatz. Fernsehtrum (her yerden görünen
ünlü televizyon kulesi) ile özdeşleşen bu meydan, aslında kalabalık ve
estetikten uzak bir yol geçen hanı. Burası toplu ulaşımın kalbi ve buraya
geldiğinizde eski Doğu Almanya’da olduğunuzu iliklerinize kadar
hissediyorsunuz. Doğu Berlin’de ilerledikçe binalar Rusya’ya, oradaki yüksek,
sade ve insanı küçücük hissettiren binalara benzemeye başlıyor. Eski Doğu
Berlin’in ulaşım ağı harika, batı tarafına göre çok daha gelişmiş gibi geldi
bana..
Fernsehtrum ve Marienkirsche |
Potsdamer Platz - Sony Center |
Üç,
Batı Berlin’in merkezi sayılabilecek Kurfürstendamm (Ku’damm) civarı ki burası
geniş caddeleri ve devasa alışveriş merkezleriyle herhangi bir Avrupa şehrinden
farklı değil. Bu kategoriye bir başka merkez olan Potsdamer Platz da
eklenebilir belki.. Duvar yıkıldıktan sonra yapılmış yeni ve modern binalarla (ör.Sony
Center) dolu bir ticaret merkezi burası da.
Bu
merkezler dışında şehrin ortasından geçen Spree Nehri’ni ve adeta bir orman
olan Tiergarten’ı da unutmamak gerek. Tiergarten çok büyük, çok güzel bir park.
Onu asıl ilginç kılan özelliklerden birisi de 2.Dünya Savaşı’ndan sonra tamamen
bir moloz yığınına dönüştükten sonra gerçek anlamda sıfırdan yaratılışı ve eski
haline getirilişi. Şehrin göbeğinde halihazırda yanıp yıkılmış devasa bir
arazi.. Aynı durumun Türkiye’de olması halinde neler olabileceğini bir düşünün!
Bundestag'dan Tiergarten ve Potsdamer Platz manzarası |
Bir Doğu Berlin
evi..
Harika
evsahibimiz Barış’ın evi Alexanderplatz’a çok yakın olduğu için gezi boyunca
ulaşımımız çok rahattı. Bundan da ilginci ve güzeli, bir otel odasında
yakalayamayacağımız bazı ayrıntıları burada bizzat içinde yaşayarak gözlemlememiz
oldu. Öyle ki, daha sonra gezdiğimiz DDR Müzesi’ndeki (DDR dönemindeki günlük
yaşayışın ayrıntılarını anlatan bir etnografya müzesi) bazı objeler ve detaylar
bize çok tanıdık geldi.
Evi
tarif etmek gerekirse, çok yüksek katlı bir binada, küçük bir apartman dairesi.
İçi çok çok sade, fonksiyonel olmayan hiçbir şey yok. Duvarlar beyaz, dümdüz ve
boş. O boşluk hissini mimari size çok net bir şekilde hissettiriyor. Mutfak
küçük, içinde karakteristik desenli, porselen tabaklar, fincanlar (daha sonra
bit pazarında aynı desenlere tekrar tekrar rastladık) ve az sayıda mutfak
malzemesi var. Mobilyalar çok sade, hiç süs püs yok. Bir ilginç detay: Evdeki
klozetin formu çok garipti, sonradan öğrendik ki bu genel olarak Almanya’ya
özgü bir dizaynmış!
DDR
müzesinden bizi de ilgilendiren bir not, DDR döneminde bir tanıdığı ziyarete
gidip orada misafir olarak kalmak hiç de kolay değilmiş. Önce apartman
yönetimine bildirilip apartman ziyaretçi defterine kaydedilmeniz gerekiyormuş,
ve onlar gerekli görürse devlet otoritelerine konuyla ilgili bilgi veriyormuş!
Evde
bir şeyler atıştırdığımız bir gece Goodbye
Lenin! filminden hareketle bir Doğu Alman evinde bulunması gereken ünlü
Spreewald turşusunu da soframızdan eksik etmedik! (Bu, bizim bildiğimiz küçük
salatalık turşusu; ama onun hafif şekerlisi) Barış’ın tüm çabalarına rağmen
“Almanya’nın en ünlü tatlısı ”Rote Grütze’yi
ise evde tatma şansımız olmadı..
Duvara karşı
East Side Gallery'den |
Berlin Wall Memorial - Bernauer Straße |
Şu anda
kendisinden geriye parça parça anma noktaları dışında pek bir şey kalmasa da
duvar, bir hayalet gibi sürekli kendini hatırlatıyor. Şehrin çeşitli yerlerinde
yer alan bu duvar anma noktalarında, duvarı aşmaya çalışan, kimi başarılı olup
kimi öldürülen insanların ilginç hikayeleri anlatılıyor. Biz ünlü Checkpoint
Charlie’dekiler yerine Bernauer Straße’deki duvar anma anıtına
(Gedenkstätte Berliner Mauer) gittik ve okuduklarımızdan etkilendik.
Bernauer Straße, duvarın iki tarafının da şehir içinde geçtiği en yoğun
yerleşimli noktalardan biriymiş; dolayısıyla da buradaki kaçma hikayeleri de diğer
noktalara göre çok daha ilginç. Zaman içinde DDR rejimi duvarı
mükemmelleştirdikçe insanların onu aşma çabaları da değişmiş, evrilmiş.
Spree
kıyısındaki East Side Gallery (Mühlenstraße), özgürlük temalarını işleyen
çeşitli duvar resimleri ve grafitilerle ardı ardına uzanan modern, renkli bir açık
hava sergisi gibi.
Duvar
yıkıldıktan sonra parçalarının paketlere konularak bir turist hatırası olarak
satılması, bir tüketim metasına dönüştürülmesi de bence tam bir ironi!
East Side Gallery'den |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder