14.10.2012

Berlin - 4


Hohenschönhausen: Bir hapishaneye girmek için bu kadar çabalayan başka biri var mıdır?!

DDR dönemine ait eski bir Stasi hapishanesi olan Hohenschönhausen’e gidişimiz gerçek anlamda bir macera oldu. Almanca bilmiyorsanız, cep telefonunuzda internet bağlantısı yoksa ve genelde çok şanslı biri değilseniz- ki bu üç faktör de bizde ne yazık ki mevcut değildi- buraya ulaşmanız ve içeri girmeniz gerçek anlamda bir çaba gerektiriyor!

Hapishaneyi sadece turla gezebiliyorsunuz ve gitmeden önce websitesinden baktığımızda her gün saat 14:30’da İngilizce turların olduğu yazıyordu, ama genel olarak Alman müzelerinin websiteleri bana çok güven arz etmediğinden ve hapishane şehrin ücra bir yerinde olduğundan, turun yapılacağını bir de maille teyit ettirdik. Vakitlice yola çıkıp Lindenberg civarındaki hapishaneye gitmek üzere M5 nolu tramvaya atladık. Az gittik uz gittik, Berlin düz olduğu için dümdüz gittik, bir de baktık ki geldiğimiz durağın adı “Hohenschönhausen birşeybirşey”. Biz de normal olarak geldiğimizi, ya da en kötüsü bir iki durak yakınlıkta bir yerlerde olacağımızı düşünerek tramvaydan indik. İşte maceramız böyle başladı.

Elbette, tahmin edebileceğiniz gibi burası doğru durak değildi ve daha da kötüsü, Hohenschönhausen isimli hapishaneyle inmiş olduğumuz Hohenschönhausen kelimesiyle başlayan ve adını hatırlamadığım durak ne hikmetse birine hiç de yakın değildi.

Ondan sonraki yarım saat-kırk beş dakika içinde inip bindiğimiz bilimum tramvayları, konuştuğumuz ya da daha doğrusu birlikte sinema oyunu oynadığımız ve hepsinin ortak özelliği tek kelime İngilizce konuşmamak olan tüm o insanları, azalan zamana karşı koşturup durmamızı, Berlin’de bu kadar az İngilizce konuşulan bir bölge bulmayı başarıp üstüne üstlük bir de orada kaybolmanın verdiği şaşkınlığı hiç anlatmayayım.. Almancayla zaten hiçbir zaman hoşlaşmayan ben o gün kaç kere Hohenschönhausen dedim, beni kaç kişi anladı bilmiyorum; ama bu dili konuşamadığıma orada gerçekten hayıflandım! Neyse ki bir şansımız vardı: tramvayların birinde yanımda oturnan, tek kelime İngilizce bilmemesine rağmen diğer duvar suratlı insanlardan farklı olarak bize yardımcı olmaya çabalayan o şeker teyzeyi tek geçerim. O da olmasaydı şimdi hala Berlin’in uzak bir köşesinde “Hohenschönhausen, Hohenschönhausen” diye sayıklayarak o tramvay senin bu tramvay benim dolanıyor olabilirdik!!

Neyse, sonuçta hedef noktaya ulaşmayı başarıp hapishane kapısının karşı kaldırımındaki gişeden tur için bilet aldığımızda saat 14:30’u beş dakika geçiyordu. Bize bilet satan ve çatpat İngilizce konuşan kız turun birkaç dakika önce başladığını ama hemen kapının dışındaki grubu yakalayıp katılabileceğimizi söyledi. Tabii ki bu iş bu kadar kolay olmayacaktı. Grup biraz önce hapishane kapısından içeri girmişti bile. Kapıdaki izbandut görünüşlü, garip bıyıklı, sert bakışlı gardiyan tabii ki İngilizce bilmiyordu ve bize görevine yakışır net bir tavırla “Neeeein, no tour!” dedi. İtirazlarımız, bir dakika önce satın aldığımız biletleri göstermemiz, websitesinde yazanlar falan kar etmedi. Tıpış tıpış gişeye geri dönüp bizi oyuna almayan bu uzlaşılmaz arkadaşı şikayet ettik. Gişe görevlisinin İngilizcesi bu sohbete devam etmeye yetmeyince müzede farklı bir birimde çalışan ve daha iyi İngilizce konuşan başka bir adam konuya dahil oldu ve “Olur mu canım öyle şey, gidin görevliye şöyle deyin böyle deyin” diye bizi tekrar sert bakışlı gardiyanın yanına yolladı. Ama heyhat, sonuç değişmedi. Üçüncü tura geldiğimizde müze binasının en iyi İngilizce konuşan görevlisine bize kol kanat germesi ve bizi bir şekilde hapishaneden içeriye sokması için artık yalvaracak hale gelmiştik. Dünya üzerinde bir hapishaneye girebilmek için bu kadar canhıraş halde çabalayan kimseyi görmemiş olsa gerek, adam en sonunda işi gücü bıraktı ve “Hadi gelin peşimden” diyerek  kararlı adımlarla ilerledi, biz de peşinden! Nihayet kapıdan içeri girerken sert bakışlı gardiyanı daha sert bakışlarla adeta döven kahramanımız bizi gecikmeli olsa da tur grubuyla buluşturdu! Bu Almanların sistemlerinin nasıl işlediğini, o gün neler olduğunu hiç bilemeyeceğiz; ama neyse ki bu kadar çabanın sonunda mutlu sona erdik..

Başı kısmı acılı olsa da turun geri kalan kısmı geldiğimize gerçekten değdi. Hayatımda ilk kez bir hapishane gördüm ve anlatılan detaylarla canlanan ortam beni çok etkiledi. Rehber de gerçekten çok iyiydi. Hapishane aslında ilk önceleri bir Sovyet hapishanesi olarak kullanılmış, daha sonraları yapılan ek binalarla DDR döneminin en önemli Stasi hapishanelerinden biri haline gelmiş. Hapishaneyi gezerken çoğu yerde Das Leben der Anderen filminden sahneler aklımıza gelip durdu. Çıkışta rehbere birkaç şey sorduk ve filmin burada çekilmediğini ama orada yer alan pek çok detayın gerçeğe uygun olduğunu öğrendik. Benim en çok ilgimi çeken şey Almanya’nın birleşmesinden sonra bu döneme ait tüm gizli servis dosyalarının, Stasi kayıtlarının halka gerçekten açıldığını öğrenmek oldu. Geçmişle bu denli şeffaf bir yüzleşmeyi tahayyül ederken bile biraz zorlandım!

Bu yoğun ve etkileyici geziyi bitirdikten sonra yine uzunca bir yolculukla insanların İngilizce konuşabildiği daha merkezi bir yerlere doğru tekrar yola koyulduk..

Hohenschönhausen Hapishanesi





Hiç yorum yok: