Habsburglar!
Habsburg hanedanının izlerine rastlamadan Viyana’da dolaşmak mümkün değil. Tarihle hiç ilgisi olmayan biri bile Viyana’ya gitmeden önce bence şu üç ismi öğrenmeli: Maria Theresia, Franz Joseph ve karısı Elizabeth (nam-ı diğer Sisi).
Maria Theresia, Habsburgların Queen Victoria’sı. Güçlü bir kadın hükümdar, uzun yıllar hüküm sürmüş ve pek çok reform yapmış. Devlet işlerinden kalan zamanlarında da 16 çocuk doğurmuş (!), ki bunlardan biri de meşhur Marie Antoinette. Franz Joseph, tarihi kişiliğinin ötesinde belki de Viyana’yı bugünkü Viyana yapan kişi, Ringstrasse onun eseri. Karısı meşhur Sisi ise bence 19. Yüzyılın Prenses Diana’sı. Başına buyruk bir Bavyera prensesiyken imparatoriçe olan; ama bir türlü mutlu olamayan güzel ama mahzun bir kadın. Hofburg sarayında Sisi’nin daireleri ilginç; daha o yıllarda kullandığı jimnastik aletleri (içlerinde barfiks bile var!), masaj yatakları, özel banyosu, Rapunzel’i andıran saçları için bakım yaptığı kısımlar görülebilir. Zavallı Franz Joseph sabah 4’te kalkıp geceye kadar küçücük bir odada çalışıp yine aynı odada uyurken saçlarını yıkama ritüelinin bile bir gün sürdüğü rivayet edilen Sisi’nin daireleri sarayın neredeyse yarısına yayılmış!
Hofmobiliendepot'da Sisi ve Franz Joseph
Hofburg Sarayı’nı gezerken Habsburg tarihinin içindeki ilginç bazı detayları dinlemek mümkün. Özellikle Habsburgların yeme içme gelenekleri çok matrak. Başta sıkıcı olur diye düşündüğümüz kısımlar audioguide ile renkleniyor. Sarayda onlarca yemek takımı var ve bir yerden bir yere giderken bunlar da kraliyet ailesiyle birlikte seyahat ediyorlarmış! (Bana seyahat ederken hiç pratik olmadığımı söyleyen annemin dikkatine!) Yemek takımı deyip geçmemek lazım, bunlar ülke ekonomisi için bile önem arz ediyor; zira savaş zamanında devlet zorda kalırsa çatal bıçak takımları eritilip para basılıyormuş! Bu arada yemek takımlarının 12’nin katları olarak yapılmasının son yemek ve 12 havariyle ilişkili olduğunu da burada öğrendim.
Daha önce pek bilmediğim bir başka detay da peçete katlamacılığı. Bu, sembolik önemi olan bir ritüel. Kimisi sır gibi saklanan ve çok az kişinin bildiği belli peçete modelleri var, örneğin Franz Joseph’in böyle bir modeli var. Hep ritüeller, hep detaylar.. Bu geleneğin günümüze uyarlanmış örneklerini içeren bir sergi olduğunu öğreniyorum, okuyunca ilginç geliyor ve Engin’i resmen sürüklüyorum; ama günün sonunda ikimiz de bayılıyoruz bu sergiye, bir türlü çıkamıyoruz. Kullandıkları peçete kağıt peçetelerden biraz daha sert, ama yine de kolaylıkla formu bozulabilecek bir malzeme. Bununla origami figürleri gibi çeşit çeşit hayvanlar, desenler yapmışlar, örneğin bunlardan biri yaklaşık 5 metre uzunluğunda bir yılan! Sergi çıkışında interaktif katlama pratiği yapmayı da ihmal etmiyoruz tabii.
Saraylar.. Müzeler..
Viyana tam bir müzeler cenneti. Dört günde kaç müze gezdik bilmiyorum. Her şeyin müzesi var; klasik resimden Freud’a, müzikten ölüm müzesine kadar. Müzelerin değişik bir kombine bilet sistemi var. Hem ViennaCard’la indirimli bilet almak mümkün, hem de birden çok müzenin birleşerek çıkardığı kombine biletlerle çeşitli avantajlar elde edilebiliyor. Gitmeden önce biraz araştırmak fark yaratıyor; çünkü müze girişleri gerçekten pahalı.
Kunsthistorisches Museum
Birkaç önemli müzeden bahsetmek gerekirse, sanırım açılışı Kunsthistoriches Museum hak eder. Bu müzenin binası da ismi gibi upuzun. O ne biçim bir binadır, başı sonu belli değil, insanı afallatıyor. Daha müzeye girmeden binanın kendisi ayrı bir sanat eseri. İçi ise abartılı derecede süslü, tavanlar, avizeler, mermer şekilli zeminler, sütunlar, heykeller.. Zamanımız bu devasa müzenin sadece bir kısmını oluşturan resim galerisini turlamaya yetiyor. Klasik resimle pek arası olmayan ben burada şaşıp kalıyorum; çünkü çoğu eseri bir yerden gözüm ısırıyor.. Sonra fark ediyorum ki eskiden kalma ArtMemo isimli hafıza oyunundaki meşhur tabloların neredeyse yarısının orijinalleri meğer buradaymış! Önceden çok fazla bilmediğim Bruegel (the Elder)’i bir kenara not ediyorum, özellikle tablolarındaki canlı renkler etkileyici. Çıkışta yine süper bir müze dükkanı var, posterler, kartpostallar, sanat kitapları, hediyelik eşyalar ve en güzeli, çocuklar için olağanüstü kitaplar. Bir gün çocuğum olursa buradaki kitapların hepsini alacağım valla, o beğenmezse ben okurum!
Hofburg avlu
Saraylara gelince.. Hofburg Sarayı dağınık bir kompleks gibi. Hazine dairesi (Schatzkammer) müthiş. En başta biraz sıkılacağımızı düşündüğümüz yemek takımları ve gümüşler müzesi ve kraliyet daireleri Habsburg hanedanına en ufak ilgisi olanlar için kesinlikle kaçırılmamalı. Tek gezmediğimiz kısım Spanish Riding School idi (ki burayla ilgili küçük bir not, buradaki bembeyaz Lipizzaner atları belli bir yaşa kadar farklı bir renkte olup daha sonra renk değiştiriyorlarmış!) Sarayın en yeni kanadı olan Neuburg ise kendi başına ihtişamlı bir bina.
Neuburg
Versailles Sarayı’ndan esinlenmiş yazlık Schönbrunn, müze olarak Hofburg’dan sonra biraz sönük kalıyor, çoğu şey birbirini tekrar ediyor sanki. Güzel havada gidilirse bahçesinde zaman geçirilebilir; biz sarı yapraklar üzerinde kısa bir yürüyüş yapmakla yetindik.
The Kiss-Klimt
Secession.. Bu acayip kelime de Viyana’da hep karşımıza çıkıyor. Viyana’da filizlenen bu sanat akımının öncüsü Klimt ve onunla birlikte yeni öğrendiğimiz isimlerden bazıları da Schiele, Kokochska, Oppenheimer.
Bir de Hundertwasser var ki es geçmeyelim. Bu ressam ve mimarın tüm eserleri rengarenk ve doğadan esinlenmiş formlarla dolu. Viyana’da Barcelona’ya gelmiş gibi oluyor insan. Hundertwasser’in farklı şehirlerde tasarladığı çok ilginç binaları da var, örneğin çok değişik bir fabrika! Benim gibi önceden duymadıysanız mutlaka internetten görsellerini aratın ki içiniz açılsın!!
Gezdiklerimiz içinde belki tek tavsiye etmeyeceğim müze, Haus der Musik. Londra’da gördüklerime benzer, çocuklar için yapılmış ama bir yetişkinin de hayran kalıp saatlerce eğlenebileceği müzelere benzer bir şey bekliyordum; ama burası tam bir hayalkırıklığı. Sadece çıkışa yakın bir orkestra şefi simülasyonu var ki bir Fransız çiftle bu oyunu paylaşamıyoruz, çocuklar gibi birbirimizin başında bekleyip sırayla defalarca oynamamıza rağmen işin sırrını da bir türlü çözemiyoruz. Neyse, benzeri Wii Music’te var, kesinlikle zaman harcamaya değmez.
--> Viyana - 3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder