21.05.2017

yol ikiye ayrılırken..


Ve işte, uzun zamandır taslak olarak bekleyen o yazı. Şunlar, bunlar, çeşitli ertemeler falan derken sonunda günü geldi çattı. Artık yazmalıyım. Son zamanlarda aklımı meşgul eden her şeyden, eşyaların hükümranlığından, vedaların ağırlığından, son günlerimin içine yangından mal kaçırırcasına tıkıştırmaya çalıştığım tüm o son anlardan, yemeklerden, fotoğraflardan sonra.. Yorgunum. Ne olup bittiğinin sanki pek de farkında değilim. Kimbilir, belki böylesi daha iyi, daha kolay..

On küsur sene önce, yine bir yol ayrımındayken yazdıklarımdan:

"Hayatını kutulara tıkıp yola çıkıyorsun. Belki de neler olup bittiğinin tam olarak farkına varamadan, haldur huldur, uyumadan, geceni gündüzüne katıp, heyecanlı, veya şaşkın, veya olayların ciddiyetine olması gerektiği kadar aldırmadan.. Öyle ya da böyle, bir gün bir de bakıyorsun ki bambaşka bir yerdesin. Geriye artık sadece bir misafir olarak dönebileceğin bir yerdesin. İkametgahın bile değişmiş; yani resmi makamların bile onayladığı kadar değişik bir yerdesin. Bir evi alıp orada kendine ait bir yaşam alanı yaratacaksın şimdi. Yanında bavullar, kitaplar, şunlar bunlar, ve yıllardır biriktirdiğin “evim olunca şunu şöyle yapacağım”lar bir dolu.. Kutular ve beklentilerden oluşan bir hayat artık seninki."

* * *

Ve bugün, yine elimde kutular ve kafamda sorularla, seyahatlerdeki gidiş dönüşlerin yer değiştirmek üzere olduğu bir kavşak noktasındayım.  Bugün, hayatımda önemli bir gün, bir milat.

Belki yıllar sonra geriye dönüp baktığımda tek bir güne bu kadar dramatik bir anlam yüklemeyeceğim; ama en azından şu an için ve şu anda baktğım yerden çok önemliymiş gibi görünüyor.

Ne hissediyorum? Kalbim ikiye bölünmüş gibi.. 

Ne zamandır hayal ettiğim, beklediğim, istediğim, kolay olmayan, çok emek verdiğim bir şey gerçek oluyor. Burada, ülkemde artık ruhuma fazla gelen, bana nefes aldırmayan o yılgınlık, çaresizlik ve umutsuzluğu daha fazla hiçe saymayıp, rahat çemberin dışına çıkıp her şeyi tepetaklak etme pahasına, hayatımda şimdiye dek cesaret edemediğim boyutta bir değişimi seçiyorum, en azından onu denemeyi. Ve bunun verdiği büyük heyecanla, hayatımın yönünü değiştirebilme gücünü ve uzun zamandır unuttuğum o varoluş duygusunu hissediyorum.. Şimdi bu değişime karşı dursam, olduğum yerde kalsam mutlu olmayacağımı, artık sürenin de bardağın da dolduğunu biliyorum. Ama içim çok acıyor bir yandan. Keşke böyle olmasaydı; ama kaygısız, pırpır bir heyecan değil bu. Hem ağlarım hem giderim der gibi, gözyaşları içinde gülümsemek gibi, garip bir hal işte. 

Bir göçmenin anılarında okumuştum, "Bir kere göçmen olan, hep göçmen kalır," diyordu. Bizim için de, bu kavşaktan sonra yolun hep ikiye ayrılmış olacağını kabullenmek sanırım en doğrusu.

Sliding Doors'daki o ayrışma sahnesindeyiz şimdi. Bundan sonra her şeyi ikiye bölüyoruz: İki ülke, iki saat dilimi, iki ev, iki yol, iki özlem.. Filmin bundan sonrasında artık iki hayat var, istesek de, istemesek de; fark etsek de, gözardı etsek de. Gitmek bir türlü, kalmak başka türlü. İki taraf da toz pembe değil. Gitmek, aklı hep geride kalmak aslında. Ya da gitme özlemiyle yanıp bir türlü gitmemek, gidememek en büyük ayrılık aslında. Yani, ne yaparsan yap, gitme fikri bir kere kalbine düştükten sonra, artık hep araftasın aslında. 

Hangi yolun daha iyi olduğunu kimse bilemeyecek; belki bilmesi de gerekmeyecek. Çünkü yolların dilinde iyi-kötü, doğru-yanlış yok. Kendimizi akışa bırakıp yolun bize getireceklerini davet edeceğiz yeni hayatımıza. Ne kadar zor da olsa bir karar verip bir şey yapmanın sonuçlarının, kalbinden geçen bir şeyi yapmamanın verdiği o ağır pişmanlık duygusundan çok daha katlanılabilir olduğunu bilerek. Belki şu an için sadece ve sadece bunu bilerek.

Uzun sözün kısası.. Bugün bir kavşaktayız ve uzaklara giden yolu denemeyi seçiyoruz. Gözyaşları içinde gülümseyerek. 

Bize şimdilik eyvallah.

Çalan şarkı: 

Bir kenti böylece bırakıp gitmek 
İçinde bin kaygı, binbir soruyla
Bitmemiş bir şarkı dudağımda bir yarım ezgi
Sığınmak, şarkılara sığınmak bir ömür boyu