19.11.2017

Montreal'de 3 gun...

(6-9 Ekim 2017)

Adeta Leyla Fonten!
Bu kosusturmacanin icinde, yeni ulke, is, ev, cocuk derken eskiden oldugu gibi uzun blog yazilari yazamayacagimi biliyorum. Ama yine de kisacik da olsa Montreal'i buraya not dusmek istedim.

Thanksgiving haftasonunu ilave bir gun izinle birlestirip eski Montrealli arkadaslarimiz Ceren, Arcan ve minik Uzay'la kucuk bir Montreal gezisi yaptik gecen hafta. Ne guzel de oldu, tadi damagimda kaldi. Montreal'i cok merak ediyordum, icten ice orayi cok sevecegimi biliyordum ve yanilmadim. Yer yer saganak yagmurla bize zor zamanlar yasatan havaya ragmen harika bir 2.5 gun gecirdik, daha yapacak bir suru sey, gidilecek bir suru lokanta kaldi tabii ve dertlendigimi goren Engin gezinin sonunda endiseli endiseli "Ayse sen yavas yavas buraya yerlesmeye planlari yapmaya basladin galiba?" diye sormaya basladi :)

Mont-Royal'den manzara
Montreal icin Avrupai bir sehir diyorlar, dogru. Kuzey Amerika'da sevdigim tum sehirleri dusunuyorum da hepsinin klasik Amerikan sehirlerinden bir farki var mutlaka. Montreal de onlardan biri. Toronto'yla kiyaslandiginda kesinlikle daha karakterli, canli bir sehir. Toronto yasamasi cok zor olmayan, mini bir metropol ama bir seyi eksik iste. Dunyanin bir ucundan kalkip da gezmeye gelinecek bir yer degil kesinlikle. Montreal ise bildigimiz anlamda bir sehir, yemesi, icmesi, caddelerinde yurumesi keyifli, yapacak bir suru sey var. Benim en hosuma gideni, en canli kismi bence duvar resimleri, graffitiler, gercekten muhtesemler.

Plateau Mont-Royal'de bir sokak
Evler, ozellikle kaldigimiz Plateau Mont-Royaldekiler harikaydi. Yan yana, rengarenk, ucgen catili, merdivenli girisleriyle karakteristik evler. Insaninin icinden her sokaga girip evleri izlemek, surekli fotograf cekmek geliyor. Arada da surekli bir firina pastaneye rastladiginizdan gun icinde tuketilen kruvasan ve tatli sayisi inanilmaz!
Kedi gibi firincilarin camlarina bakakalmak..

Tatlilar tatlilar.. Patisserieler, kruvasanlar, krem karameller, receller, krepler. Allahim ne cok seviyorum Fransiz mutfagini, tarifi imkansiz! Saraplar ise bu sefer eksik kaldi.

Herkesin bir negatiflik olarak bahsettigi "Ama orada Fransizca konusuluyor?" benim icin ayri bir ozlem meselesi. Calisma hayatinda mumkun olmaz ama gundelik yasamda sadece Ingilizceyle idare edilecek bir yer, arada Fransizca birkac kelime-cumle eklediginizde insanlar sempatiyle bakiyor, Fransa'daki gibi gramer hatalarinizi duzeltmeye yeltenmiyorlar, daha ne olsun! Biraz daha kalsak daha cok Fransizca konusmaya cabalardim ama heyhat, a la prochaine fois!

Bu ucuncu Airbnb deneyimimiz ve cocuklarla birlikte iki aile icin en ideal konaklama opsiyonu oldugu kesin. Evimiz, tasarimci bir ailenin kucuk dokunuslarla farkli bir karakter kattigi kucuk ama sevimli bir ev. Iki cocugun odasi cok zevkli dosenmis, yuksek tavanli odalari iceriden merdivenlerle cikilan mezzanine (asma kat)larla zenginlestirmis, hem ferah hem cocuklar icin cok eglenceli bir ortam yaratmis. Evde cok fazla vakit geciremesek de, evi de mahalleyi de sevdik.

Montreal gezimizi 3Y olarak ozetleyebiliriz: bol yuruyus, yemek ve yagmur! Kisaca yaptiklarimiza gelince, sehre vardigimiz ilk gece Plateau mahallesindeki bir Yunan lokantasinda bir aksam yemeginin ardindan eve gectik. Ertesi sabah erkenden yine mahallemizdeki bir kahvalti mekaninda krepli, yumurtali zengin bir kahvaltinin ardindan kendimizi yollara vurduk ve Mont-Royal'e ciktik. Zavalli Engin yokus boyunca puset itmekten helak olsa da tepeye varinca manzaraya degdi. Donuste Lac aux Castors'a inen yoldan yine yuruduk ve yagmura yakalandigimiz icin downtownda kendimize bir siginak aradik. Sanat Tarihi Muzesi'ne girmeye tesebbus ettiysem de feci sirayi gorunce vazgecip sadece guzel muze dukkaniyla yetinmek zorunda kaldim. Siginak olarak da kucuk bir kafede sogan corbasi icerek isindik. Ogleden sonra Vieux Port tarafina giderek unlu St Paul caddesi boyunca yuruduk, resim galerilerine girip ciktik, Jacques Cartier meydaninda gezindik, Notre Dame Bazilikasi'na bakip ciktik. Bir ara Marche de Bonsecours'a gidip oradaki butiklerden kucuk birkac sey aldim. Gunes batarken hala limanda son birkac resim daha cekmeye calisan ben ve yorgunluktan bitip bir an once bir restorana girmek isteyen Engin ve Ates ikilisi gun sonunda biten telefon sarjlarinin yuzunden bir ara birbirimizi kaybetsek de sonunda bir barbeku mekaninda bulustuk ve yumusacik etlerle geceyi kapattik. Donus yolunda metroyla uc durak gitmek ise yanimizdaki iki ufakligi mest etmeye yetti.
Lac aux Castors (yani sevgili kunduzlar yine bizi buldu!!)

McGill kampus
Ertesi sabah yakindaki bir firindan ve marketten biraz alisveris yapip kahvaltiyi evde yaptik. Sonra biraz oyalanip yuruyerek Ceren ve Arcan'in okulu McGill kampusune gittik ama Ates'e ballandira ballandira anlattigimiz Redpath Muzesi kapali oldugundan dinazor iskeletini goremedik. Neyse ki uzuntumuzu sehir merkezindeki bir Kurt lokantasinda lahmacun, manti, iskender ve kunefe yiyerek atlattik. Bir de yolda ugradigim Indigo Kitabevi'ni de not duseyim. Burasi Kanada'nin zincir kitapcisi- ama bu subesi gercekten buyuk ve gezmesi keyifli, hicbir yerde bulamadigim bir kitaba burada rastlayinca sevindirik oldum! Ardindan St Catherine caddesinde kah yuruyup kah alisveris yaptik, yaklasan kis icin bir seyler aldik. Ceren-Arcan ve Uzay'la vedalastiktan sonra biraz daha yuruyup aksami bize Barcelona'yi hatirlatan bir Katalan-Fransiz lokantasinda guzel bir yemekle ve Ates icin tatli niyetine gecen bir metro gezisiyle noktaladik.

Olimpiyat anitindaki sanatsal calisma
Son gunumuzde sabah bizi muson yagmurlari bekliyordu! Sehirde yurumenin imkansiz oldugunu ve zaten Thanksgiving dolayisiyla cogu yerin kapali oldugunu dusunerek alternatif bir plan yaptik ve bavullari toplayip arabayla biraz uzaktaki Marche Jean-Talon'a gittik. Orada da krepli, kruvasanli, eklerli bir kahvalti yaptiktan ve balonlardan artistik eserler yaratan bir baloncu amcaya takildiktan sonra aklimizda kalmasin diye Olimpiyat kompleksinin icinde yer alan Biodome'a gittik. Hem park yerinde, hem bilet gisesindeki inanilmaz kuyrugu gorunce pes edip geri mi donsek dediysek de sansimiz yaver gitti, once alternatif bir park yeri bulduk, sonra da online bilet alarak rahatca iceri girdik. Zaten zannettigim gibi buyuk bir mekan olmadigindan tum bolumleri hizlica gezdik. Biodome, olimpiyat icin insa edilen bir binanin doga muzesi olarak renove edilmis hali, bitkileriyle, hayvanlariyla Amerika kitasindaki 4 farkli habitati yaratmislar. Bir hayvanat bahcesi gibi buyuk hayvanlar yok ama yurudugunuz yolun cevresinde acikta kuslari, bitkileri, kucuk hayvanlari, akvaryumlarin icindeki baliklari, su samurlarini gormek mumkun.

Kafeteryada hizli bir yemegin ardindan donus yoluna gectik. Ancak hem yoldaki insaat, hem tatil donus trafigi derken 8.5 saat suren cok yorucu bir yolculuktan sonra kendimizi evimize attik ve yurumekten bitap dusmus bacaklarimizi dinlendirdik! Bense hala bir sonraki gezimizde Quebec'in hangi sehrine gidecegimizi planlamakla mesguldum!
Place Jacques Cartier
Not defterimden:

Gittigimiz restoranlar
  • La Maison Grecque (Plateau Mont-Royal): Yunan et lokantasi
  • Universel Déjeuners et Grillades (Plateau Mont-Royal): Kahvalti
  • Schwartz's Deli (Plateau Mont-Royal): Montreal'in Yahudi mahallesindeki cok unlu bir sarkuteri-bufe. Fume etli sandvicleri cok meshur
  • Dundees Deli & Bar & Grill (Downtown)
  • Lattuca Barbecue (Vieux Port): Cok az cesitleri olan, ama tum etleri yumusacik bir barbeku lokantasi.
  • Patisserie Au Kouign Amann (Plateau Mont-Royal): Kruvasanlari guzel, ama en guzeli bademli kruvasan
  • Avesta (Downtown): Turk-Kurt yemekleri. Biz henuz cilginlar gibi Turk yemegi ozleme asamasina gelmesek de mantisi ve lahmacunu cok guzeldi! Ilerideki as ermelere karsi not edildi.
  • Les Pyrénées (Vieux Port): Katalan-Fransiz lokantasi. 
  • Marche Jean-Talon (Little Italy):Pazar yeri icindeki kucuk krepcide ve firinlarda yedik. Daha cok meyve sebze agirlikli bir pazar; ama Avrupa'daki yerel pazarlardaki gibi kucuk kucuk kutularda karisik meyve satilmiyor nedense.