14.10.2012

Berlin - 2


Neresi buranın merkezi?

Berlin’in birden çok merkezi var, aslında bu açıdan biraz İstanbul’a benziyor diyebiliriz belki.

Berliner Dom
Bir, tarihi merkez, adı üstünde merkez olan Mitte ki buradaki temel ziyaret noktaları arasında birbirini kesen Friedrichstraβe ve Unter den Linden caddeleri boyunca yer alan  devlet binaları, Brandenburg kapısı, Reichstag, Berlin katedrali ve beş büyük müzenin yer aldığı müzeler adası (Museumsinsel) sayılabilir. Bu bölge haliyle şehrin en tarihi ve turistik kısmı. İlginç bir detay: Berlin’de yer alan devlet sarayı, yani Almanya’nın Topkapı Sarayı diyebileceğimiz ana saray 2.Dünya Savaşı sonrasında hasar görüyor ve bu gerekçeyle DDR yönetimi tarafından toptan yıkılıyor. Bu olay Batı Almanya’da bu büyük tepki topluyor. Şimdiyse Humbolt Üniversitesi’nin çalışmalarıyla aslına uygun olarak sarayın tekrar inşası gündemde ve bunun için hummalı bir faaliyet devam ediyor..
Schlossplatz
İkinci merkez, eski Doğu Berlin’in merkezi Alexanderplatz. Fernsehtrum (her yerden görünen ünlü televizyon kulesi) ile özdeşleşen bu meydan, aslında kalabalık ve estetikten uzak bir yol geçen hanı. Burası toplu ulaşımın kalbi ve buraya geldiğinizde eski Doğu Almanya’da olduğunuzu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Doğu Berlin’de ilerledikçe binalar Rusya’ya, oradaki yüksek, sade ve insanı küçücük hissettiren binalara benzemeye başlıyor. Eski Doğu Berlin’in ulaşım ağı harika, batı tarafına göre çok daha gelişmiş gibi geldi bana..
Fernsehtrum ve Marienkirsche
Potsdamer Platz - Sony Center
Üç, Batı Berlin’in merkezi sayılabilecek Kurfürstendamm (Ku’damm) civarı ki burası geniş caddeleri ve devasa alışveriş merkezleriyle herhangi bir Avrupa şehrinden farklı değil. Bu kategoriye bir başka merkez olan Potsdamer Platz da eklenebilir belki.. Duvar yıkıldıktan sonra yapılmış yeni ve modern binalarla (ör.Sony Center) dolu bir ticaret merkezi burası da. 

Bu merkezler dışında şehrin ortasından geçen Spree Nehri’ni ve adeta bir orman olan Tiergarten’ı da unutmamak gerek. Tiergarten çok büyük, çok güzel bir park. Onu asıl ilginç kılan özelliklerden birisi de 2.Dünya Savaşı’ndan sonra tamamen bir moloz yığınına dönüştükten sonra gerçek anlamda sıfırdan yaratılışı ve eski haline getirilişi. Şehrin göbeğinde halihazırda yanıp yıkılmış devasa bir arazi.. Aynı durumun Türkiye’de olması halinde neler olabileceğini bir düşünün!
Bundestag'dan Tiergarten ve Potsdamer Platz manzarası

Bir Doğu Berlin evi..

Harika evsahibimiz Barış’ın evi Alexanderplatz’a çok yakın olduğu için gezi boyunca ulaşımımız çok rahattı. Bundan da ilginci ve güzeli, bir otel odasında yakalayamayacağımız bazı ayrıntıları burada bizzat içinde yaşayarak gözlemlememiz oldu. Öyle ki, daha sonra gezdiğimiz DDR Müzesi’ndeki (DDR dönemindeki günlük yaşayışın ayrıntılarını anlatan bir etnografya müzesi) bazı objeler ve detaylar bize çok tanıdık geldi.

Evi tarif etmek gerekirse, çok yüksek katlı bir binada, küçük bir apartman dairesi. İçi çok çok sade, fonksiyonel olmayan hiçbir şey yok. Duvarlar beyaz, dümdüz ve boş. O boşluk hissini mimari size çok net bir şekilde hissettiriyor. Mutfak küçük, içinde karakteristik desenli, porselen tabaklar, fincanlar (daha sonra bit pazarında aynı desenlere tekrar tekrar rastladık) ve az sayıda mutfak malzemesi var. Mobilyalar çok sade, hiç süs püs yok. Bir ilginç detay: Evdeki klozetin formu çok garipti, sonradan öğrendik ki bu genel olarak Almanya’ya özgü bir dizaynmış!

DDR müzesinden bizi de ilgilendiren bir not, DDR döneminde bir tanıdığı ziyarete gidip orada misafir olarak kalmak hiç de kolay değilmiş. Önce apartman yönetimine bildirilip apartman ziyaretçi defterine kaydedilmeniz gerekiyormuş, ve onlar gerekli görürse devlet otoritelerine konuyla ilgili bilgi veriyormuş!

Evde bir şeyler atıştırdığımız bir gece Goodbye Lenin! filminden hareketle bir Doğu Alman evinde bulunması gereken ünlü Spreewald turşusunu da soframızdan eksik etmedik! (Bu, bizim bildiğimiz küçük salatalık turşusu; ama onun hafif şekerlisi) Barış’ın tüm çabalarına rağmen “Almanya’nın en ünlü tatlısı ”Rote Grütze’yi ise evde tatma şansımız olmadı..

Duvara karşı
East Side Gallery'den
Berlin Wall Memorial - Bernauer Straße
Şu anda kendisinden geriye parça parça anma noktaları dışında pek bir şey kalmasa da duvar, bir hayalet gibi sürekli kendini hatırlatıyor. Şehrin çeşitli yerlerinde yer alan bu duvar anma noktalarında, duvarı aşmaya çalışan, kimi başarılı olup kimi öldürülen insanların ilginç hikayeleri anlatılıyor. Biz ünlü Checkpoint Charlie’dekiler yerine Bernauer Straße’deki duvar anma anıtına (Gedenkstätte Berliner Mauer) gittik ve okuduklarımızdan etkilendik. Bernauer Straße, duvarın iki tarafının da şehir içinde geçtiği en yoğun yerleşimli noktalardan biriymiş; dolayısıyla da buradaki kaçma hikayeleri de diğer noktalara göre çok daha ilginç. Zaman içinde DDR rejimi duvarı mükemmelleştirdikçe insanların onu aşma çabaları da değişmiş, evrilmiş.

Spree kıyısındaki East Side Gallery (Mühlenstraße), özgürlük temalarını işleyen çeşitli duvar resimleri ve grafitilerle ardı ardına uzanan modern, renkli bir açık hava sergisi gibi.

Duvar yıkıldıktan sonra parçalarının paketlere konularak bir turist hatırası olarak satılması, bir tüketim metasına dönüştürülmesi de bence tam bir ironi!
East Side Gallery'den




Hiç yorum yok: