14.10.2012

Berlin

uzun zaman sonra yeni bir yazı..

Alexanderplatz ve televizyon kulesi
Çok uzun zamandır elimi sürmediğim blogumla tekrar ilgilenme vakti geldi artık. Mütevazı blogum bu süre içinde televizyona bile çıktı, kendi çapında meşhur oldu (!), yazmazsam artık biraz ayıp olur. Zaten yazacak çok seyahat birikmişti; ama dönem dönem insanın içinden yazmak gelmiyor nedense. Neyse, bir çizgi çekeyim ve yeniden yazmaya koyulayım şimdi.

İlk sırada Berlin var.. Almanya bir transit seyahat dışında daha önce hiç ziyaret etmediğim bir ülkeydi ve açıkçası tatil denince ilk aklıma gelecek adaylardan biri değildi kesinlikle. Ama kuzenim Barış’ın bir süre burada bulunacak olması kafamızda bir Berlin seyahati fikrini tetikledi ve bir ilki gerçekleştirerek Almanya’ya turist olarak ilk adımımızı attık, kendimizi bir haftalığına Barış’ın misafiri olarak bulduk!

İlk izlenimler: Kabuğundan sıyrılmaya çalışan Berlin

Berlin farklı bir şehir; Avrupa’da gördüğünüz o klasik, soğuk, düzgün ve biraz sıkıcı şehirlerden ayrılan bir yanı var. Yerleşim dağınık; tek ve düzgün bir merkezi yok. Bunda hem savaşların, bombalamaların, hem de duvardan ötürü şehrin kendine özgü gelişiminin rolü var. Estetik olarak çok güzel bir şehir değil; ama farklı bir enerjisi var.

Kesinlikle uluslararası bir yer, farklı kültürlerin bir arada olduğu, kültür ve sanatla, türlü eğlence mekanları, butikler, pasajlar, açık hava pazarlarıyla dolu, açık, hareketli, canlı bir şehir. 1920’lerde dünyanın kalbinin attığı parlak şehirlerden biriyken o ağır ve kasvetli tarih girdabının içine düşmüş ve ondan sonra sürekli alt üst olup durmuş.. Şimdi de her şeyin etkisinden sıyrılıp yenilenmeye, kabuk değiştirmeye çalışıyor sanki. Bu kendini baştan yaratıp durma hali şehrin değişik yerlerinde süren inşaat faaliyetleriyle kendini sürekli gösteriyor. En işlek caddelerde vinçlere ve iş makinelerine rastlamaya bir süre sonra alışıyorsunuz. Bu, kesinlikle bizim şehirlerimizdeki kaldırım taşlarının değişip durmasından farklı boyutta bir çehre değişimi!

Gezerken içimde hep garip bir his vardı; sanki bu şehrin çok daha büyük bir potansiyeli varmış da bu tamamlanmamışlık durumu onu perdeliyor, Berlin’den olması gerektiği kadar etkilenmemizi engelliyormuş gibi hissettim.

Travmatik bir geçmiş.. Başka bir kelimeyle daha iyi tarif edilemez bence. Çok normalmiş gibi duran, hayatına devam ederken kendini fazla ele vermeyen; ama zamanla açılmaya başladığında geçmişindeki karanlık ve korkutucu yanları yavaş yavaş açık eden biriyle sohbet etmek gibi Berlin’i tanımak. Geçmişe dair çoğu şeyi ana hatlarıyla bilseniz bile detayları duymanın tedirgin edici bir yanı var; bir yandan merak ediyor, devam etmek istiyor; bir yandan da dehşete düşüyor, kimi zaman iğreniyor, kimi zaman boğuluyor gibi oluyorsunuz. Şehirde gezerken o tarihi size her an hatırlatan inanılmaz izler var. Birinci Dünya Savaşı, Naziler, İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş, duvar.. Bu kadar çok travmayı arka arkaya yaşayan, defalarca yıkılıp sonra yeniden yükselen ve şimdi Avrupa’yı yöneten bu şehre, bu ülkeye bakıp şaşırıyor, allak bullak oluyorsunuz.

Bu bana o kadar çarpıcı ve kendine özgü geldi ki, biz gezimizde daha çok tarihe ve bunun günümüzde kalan izlerine odaklandık diyebilirim. Diğer şehirlerden çok da farklı olmayan Batı kısmından çok özellikle Mitte’de ve Doğu Berlin’de vakit geçirip eski dönemlere ait izler yakalayabileceğimiz yerlerde daha fazla vakit geçirmeye çalıştık.
Berlin Wall Memorial
Gezi öncesi hazırlıklar

kaynak: Google images
Berlin’i gezmek için bence biraz havaya girmek şart. Bunun için yapılabilecek en güzel şey farklı dönemlerde geçen filmleri izlemek olabilir. İzlemediyseniz Das Leben der Anderen (Lives of Others), Goodbye Lenin!, Der Untergang (Downfall) mutlaka görülmesi gereken filmler. Ayrıca Indiana Jones 3.filmde Berlin’de geçen Hitler’in kitap imzalama (!) sahnesi de unutulmamalı bence. Bebelplatz’a gittiğimizde turist rehberleri Nazi Almanyası’nda kitapların yakıldığı bu ünlü meydanı anlatırken ağız birliği etmişçesine filmin bu sahnesini anıyordu.

Almanya tarihinden özellikle Nazi, 2.Dünya savaşı ve DDR dönemlerine ait önemli olaylar hakkında biraz okumakta fayda var. Bana Berlin tarihini bir cümleyle özetle deseler, Brandenburg kapısıyla ilgili okuduğum şu ilginç cümleyi seçerdim: Tarihin farklı dönemlerinde Brandenburg kapısı farklı kavramların sembolü olmuştur: 2.Dünya savaşı öncesinde barışın, zaferin, görkemin; Soğuk Savaş yıllarında bölünmüşlüğün ve duvarın yıkılmasının ardından birliğin ve özgürlüğün.. 

Brandenburg kapısı


Hiç yorum yok: